Her yıl her yıl aynı şeyler, farklılık olsun bu yıl dedik. Amasra'ya gidelim, gezelim, yüzelim... Ara tara, bütçeye göre bütün oteller, pansiyonlar, apartlar dolu. Biz de koskoca sekiz kişiyiz. İki buçuk aile. Akçakoca fikri çıktı. Bir vesile ile kalacak bir daire bulduk. Üç oda, bir salon, yaşam odalı bir mutfak; öylece serildik, hepimize yetti. Ankara'dan 3 saat sürüyormuş Akçakoca. Gri kumlu, Ankaralıların akın ettiği küçük bir ilçe. Turistik sayılmaz. Kordon adını koydukları bir kıyı şeridi var, İzmirimsi bir yürüyüş yolu. Ancak beklentiniz fazla olmasın. Yürü ve dön. Yine de keyifliydi. Çünkü beklentimiz fazla değildi. Değişiklik oldu, denize girmiş olduk. İlk gün deniz kum yağmur, ikinci gün deniz kum güneş... Sahillere gelince Kale Plajı var, aynı zamanda milli park. Arabaları park ettiğimizde ilk karşılaştığımız manzara çok güzeldi; kayalıkların altında bir plaj... Aman ne güzel derken oranın kadınlar plajı olduğunu öğrendik. Dalgalar kayalara vuruyor, kuşlar kayalıklarda, harika bir manzara...
Bu manzaralardan sonra varmak istediğimiz yere doğru yürümeye başladık. Güzel bir ormanın içinde bulduk kendimizi. Deniz manzarası güzeldi.
Piknik alanı olarak da kullanılıyor bu ormanlık bölüm. Ortam ve manzara güzel. Kafeterya ve WC gibi bir şeyler vardı. Bir de dilek kuyusu. Ona hiç anlam veremedim. Bu bölümde biraz oturup plaja doğru baktık. Baktığımız yerse çok dik merdivenleri olan aşırı yeşillik bir seyir yeri. Manzaramız...
Sonradan bu güzel seyirli ve mavi bayraklı plaja indik. Buraya iki iniş var. Birincisi az önce bahsettiğim dik merdivenler ikincisi de park yerine doğru geri dönüp gireceğiniz daha az dik olan bir yol. İkinci seçeneği kullanıp aşağı indik. Deniz ıpılık. Yerler yosunsuz ve ufaktan taşlı. Ama gelgelelim suyun yüzeyi küçücük yosunlarla dolu. Bu canımızı sıktı ama eğlenmemizi engelleyemedi. Burada yüzdük ve birkaç saat sonra yağmur atıştırmaya başladı. Yağmur çok keyifliydi. Saat 1'e doğru geliyordu ki kalacağımız yerin hazır olduğunu öğrenip Akçakoca'nın merkezine döndük. Yerleştik, kaldığımız ev de keyifliydi; bahçesi, balkonu... Tekrar hazırlanıp Fakıllı mağarasına gittik. İşte burası kesinlikle gitmelik. Bir vadiden aşağı doğru yürüyerek mağaraya ulaşıyorsunuz. Vadinin girişindeyse iki büyük ağaçta kocaman halatlı salıncaklar var. Her birimiz sallanıp eğlendik, güzel fotolar çekindik. Mağara ise git git bitmiyor. Biraz fobik bir insan olarak mağarada tedirgin oldum. Ne zaman bitecek deyip dururken çıkışa geldik. Güzel sarkıtlar dikitler, akan sular vs. Güzel bir mağara; ürkütücü...
Ertesi gün yeni bir plaj arayışına girdik. Ereğli yoluna doğru giderken sol taraf uçsuz bucaksız sahil. Kumluk... Kamp alanı, ahşap evler, çay bahçeleri var. Çok açık bir deniz olduğu için ürktüm(önceki gibi koy değil). Kısa bir deniz keyfinin ardından atıştırmalar, sohbetler... Ne yazık ki içimizdeki erkekler mayolarına takılan kurtçuklarla uğraştılar. Denizde kurtlar varmış. Mayolara yapışıp rahatsız ettiler. Geldiğimizde "oh Ankara'ya 3 saate deniz varmış" laflarımızın yerini, "burada daha denize girmem" lafları aldı.
Saat 3 gibi Ankara'ya doğru yola çıktık. Yolumuzun üstünde olan Bolu'da Gölcük'e uğradık. Piknik yaptık. Bayram tabi; çok kalabalıktı. Bu arada Gölcük Abant'ı kat kat katlar. Abantçılardansanız Gölcük'ü de denemenizi öneririm. Göle döndüğümde güneş tam karşımda kaldığı için gölü pek çekemedim. Gölcükten kareler...
Son olarak, şu manzaralarla da karşılaşmasaydık iyiydi. Resimleri koymak istemezdim ancak belki birileri utanır diyorum... Sonuçta giriş ücretli. Her gün yüzlerce belki bine yakın insan geliyor. Bir görevli tutmak, gün içinde parkın etrafında dolaştırıp temizlik yaptırmak çok mu zor?
Evet, son olarak geçmiş bayramınız kutlu olsun... Umarım sizlerin tatili de renkli geçmiştir.
Benim bayram tatilimden bu kadar. :)
Gerçekten çok güzelmiş. Sakin, huzurlu, ve eğlenceli. Kafa dinlemek için harika bir tatil olabilir. En kısa zamanda gitmeyi planlıyorum, teşekkürler. :)
YanıtlaSil